28 Şubat 2017 Salı

Şehid Selman Gaffaroğlu Kimdir




"Müminler içinde öyle erler vardır ki, Allah’a vermiş oldukları ahde sadakat gösterirler. Onlardan kimi bu uğurda canını fedâ etti, kimi de bu dâveti beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir.”
(Ahzâb: 23)

Kardeşim Selman 17 Ağustos 1983'te Osmaniye'de doğdu. O üç yaşındayken babamızın işi dolayısıyla Ankara'ya taşınıp yerleştik.
Selman, sonradan altıncı kardeşimiz gelene kadar beş kardeşin en küçüğüydü. Belki biraz da bu yüzden; ana babasının, abisi ve ablalarının en sevgilisi olarak büyüdü.
Selman hikaye yazmak, resim yapmak, gitar çalmaktan sinemaya kadar "sanat"ın birçok dalıyla ilgiliydi. Özellikle fotoğrafa çok meraklıydı. Kitap okumak için boş bulduğu hiç bir anı kaçırmazdı.

Bunları anlatmaktaki amacım onun ne kadar da sanatçı bir insan olduğunu açıklamaktan ziyade yaşadığı değişimi ortaya koymaktır. Değişim derken şunu da mutlaka belirtmeliyim ki kardeşim hep parmakla gösterilen pırlanta gibi bir müslüman gençti.
Çocukluğundan beri beş vakit namazını kılardı. Meşru daireden hiç çıkmadı.
Yani bahsettiğim değişim farklı bir hayat tarzından dönmek değil.
Zaten güzeldi; Rasulullah (s.a.v)'in ve ashabının hayatında ne gördüyse birebir uygulamaya çalışırken güzelleştikçe güzelleşmişti.

Onun ümmetin derdinden uykularının kaçması Marmara İletişim'den mezun olduktan sonra bir yardım kuruluşuyla gönüllü olarak Afrika'ya gitmesiyle başladı. Az da olsa yemek seçerdi, döndükten sonra bu huyu kalmamıştı. Artık ne yerse binbir şükürle yiyor ve bulamayanları anmadan lokma yutmuyordu. Tek çeşit yemek konusunda ısrar ediyor, elimizdekinden sorulduğunda hesap verememekten çok korkuyordu.

Sonra birkaç kez daha çeşitli yardım kuruluşlarıyla gönüllü olarak Afrika'ya gitti. Ben Afrikalıların gözünde gördüğüm hamd ve şükürle parlayan o ışığı hiçbirimizde ve başka hiçbir yerde görmedim diyordu. Oradaki müslümanların dertleriyle dertleniyor ve Afrika'ya hicret etmekten bahsediyordu. Bu arada bize çok yakın bir coğrafyada, Suriye'de yangın çıkmıştı.

O günlerde maalesef bir yangın da bizim evde çıkmıştı... Daha önce kanser atlatmış olan annemizde hastalık metastaz yapmıştı. Bu tıbben geri dönüşü olmayan bir noktaydı. Annemize çok düşkün olan kardeşim, şifa için sabah akşam onun üzerine kuran okumaya başladı. Aynı zamanda sağlıklı ve tertemiz bir şekilde yaşamanın sevgili peygamberimizin ve ashabının hayat tarzını uygulamakla mümkün olacağını keşfetmişti ve iyice öğrenmek için titizlikle hadis okuyordu. Ondan gelen günlük zikirleri, duaları okuyor ve bizlere de tavsiye ediyordu. Onun hayatından unutulmuş, şu gün pek uygulamadığımız sünnetlerin ihya edilmesi gerektiğini vurgulayarak öğrendiklerini yakınındaki herkesle paylaşıyordu.

İşte bu süreç içinde müzik ve sinema gibi işlerle ile ilgili düşünce ve tavırları da değişmişti. Bu konuda bir süre beraber çalıştığı arkadaşının bir anısını anlatmak istiyorum:

"Selman her sabah işe geldiğinde önce şöyle bir yarım saat bas gitarını amfiye takar, çalışırdı. Arkadaşlardan bazıları gelip abi kafamız dayanmıyor derlerdi. Biz de, kardeş ne diyelim şimdi, az sabret der gönderirdik şikayet edeni. Bir sabah aşağıdan, Selman'ın odasından çat çat sesler geliyor. N'oldu diye bir girdik baktık ki almış eline gitarı vura vura parçalıyor. Kardeş yapmayaydın, satar parasını infak ederdin madem filan dediysek de telleri fırlayana kadar devam etti. Bir daha da onu müzik dinlerken dahi görmedik."

Selman bir yandan annemize rukye tedavisi yaparken bir yandan da gitmek için izin istiyordu. Annem ikna olup tamam derdi bazen, sonra hemen olmaz, dayanamam diyerek verdiği izni iptal ederdi. 2014 Kasım'da annemiz Allah'a, dört ay sonra -sanırım 2015 Şubat'tı- Selmanımız da sevdasına kavuştu. Yol bulup İdlib'e gitmişti.
2015 Haziran sonunda bir sebeple Ankara'ya geldiğinde ara sıra ona, canım kardeşim gitme, bak burada da yaşlı babamız sana muhtaç diyordum; cevap vermiyordu.
Birgün ben daha ona bir şey söylemeden bileğimi tuttu, sımsıkı kavradı ve nasıl olduğunu anlıyor musun abla? Benim yüreğim işte böyle sıkılıyor burada dedi. Anlamıştım... Zaten o Ankara'dayken hepimiz de anlamıştık. Selman'ı tutmak ona en büyük zulümdü.

Sonra gitti yeniden. Oradan bize devamlı sabah ve akşam zikirlerini hatırlatıyordu. Kuranın bir kısmı zaten önceden ezberindeydi, anneme her gün okuduğu için de Bakara Suresi'ni ve daha birçok sureden birçok şifa ayetini ezberlemişti. Bu şekilde başlamış olduğu hafızlığa devam ediyordu.
Bizi ziyaret için ne zaman geleceğini sorduğumuzda hep yakında geleceğini söylüyordu. Kardeşlerimden birisi onun sıkıntılı olduğunu hissetmiş ve sormuş, Selman senin ne sıkıntın var? O da yarın ameliyat olacağını, narkozdan korktuğunu söylemiş.
Sıkıntısı tamamen bittikten sonra kendisinin anlattığına göre kolu G3 mermisiyle parçalanmış. Ameliyat için bir ay sıra beklemiş. Doktorlar o kolunu bir daha kullanamayacağını söylüyorlarmış. Hatta artık orada işe yaramayacağı için dönmeyi düşünüyor ve bu yüzden çok üzülüyormuş.
Ameliyattan sonraki bir ay içinde sürekli dua ederek şifasını istediği kolu hiç bir eser kalmayacak şekilde iyileşmiş, eski gücüne tamamen kavuşmuş.

Şehadetinden sonra bize onun hakkında buruk da olsa göğsümüzü kabartan bazı haberler geldi.
Kolu parça parça kırık, acılar içinde ıh demeden, kimseye zahmet vermeden, bir köşede kuran okuyarak sabırla ameliyat beklediğini anlattılar.
Elhamdulillah onunla ilgili aldığımız her haber göğsümüzün biraz daha kabarmasına vesile oluyor, bizleri onun güzel ahlakına bir kez daha şahit tutuyor.

Onun çok okuyan bir insan olduğunu zaten belirtmiştim. Bu, yakınındaki herkes tarafından iyi bilinen bir özelliğiydi. Şehadetinin ardından onunla ilgili anılarımızı paylaşırken de gene hep bu özelliği karşımıza çıkıyor. Selman hep bir şey okuyor:
"O sırada tabi Selman kitap okuyor..."
Sonra o kitap hep kuran oldu ve elinde mushafla da canını rabbine teslim etti.

Onun adı Selman'dı, kendisine seçtiği takma adı Evvah (çok vah eden, acıyıcı).
Onun peygamberlerin ardından gelen en yüksek makama ermesi (inşallah) şaşılacak bir şey değildi...
İşte o öyle bir Selman'dı.

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz"

Rabbim şehadetini kabul etsin. Amin amin amin, ve'lhamdulillahi rabbil alemin.

1 yorum:

  1. Belki okuyanlar arasında neden bu fotoğrafı koyduğumu merak edenler olacaktır.
    Bu günü çok iyi hatırlıyorum. Çocuklarla beraber bu fotoğrafı çekti ve çok hoşuna gitti.
    Dedi ki ben şehit olursam bunu yayınlarsınız 😍
    O gün için de bugün olduğu gibi burmuştu içimizi, ama tuhaf bir söz değildi işte bu söz. Onun her anında bu arzusu vardı, çocuklarla deli gibi eğlenirken bile.

    YanıtlaSil